Zamanın En Afilisi
Zaman, geçmek vazifesini, geceleri, tadil i erkana uygun bir halde eda eder. Ve herkese tek tek selam vermeden geçmez. Düşünmek selamını almak yerine geçer. Sadece horlamak ise selamsızlıktır.
Aklın ayaklarına kara suların indiği, kalbin çıt çıkardığı zamana gece diyoruz. Dikkat edersek geceye asılmış hep bir ay-na vardır ve gözlerimizi aramakla meşguldür.
Bir müsekkindir gece, -hasta ve uykusuz ihtiyarlar hariç- herkese iyi gelir.
İnsan bu güneşli gecelerde hayatın onu teslim alan karmaşasında unutup gittiği cümlelerle yeniden barışır.
Sükunet öyle iyi gelir ki; bir süre sonra kendiliğinden gelen cümleleriyle içinde yazılmaya başlayan o doğal kitabı okumaya başlar. Okunacak tek şey kitap olmamalı öyle ya. Zaten kitaplar da hayatı okumayı öğretir satırlarından. Yaşayacaksa birazdan…
Aslında ta en başından yazılıdır o doğal kitap. Fakat hayat başına dikilmiş, koşmuş, terlemiş, kızmış, bağırmış, gürültü yapmıştır. Büyük bir pazar yerine dönmüş dünyanın çığırtkanlıkları, telefon çağrıları, mesaj sesleri, reklam yaygaraları, korna, alarm, siren sesleri arasında derinindeki o kitabın bir sayfasını bile açamamıştır. Bir eşek sesini, bir arı vızıltısını, bir kuş cıvıltısını, bir söğüdün şarkısını nasıl arıyorsa, derinindeki yazılı kitabın yaprak hışırtısını da öyle arar.
Hayatı hep bedensel ihtiyaçlarını daha iyi karşılama telaşına dönüştüren anlayıştan bir parça kenara çekilmek anlamına gelen gece, insana aradığı bu sessizliği bağışlar. Sessizliğin yazdığı "dışı gara gaplı içi yıldızlı" kitabı okumak için de olağanüstü bir imkandır.
Ne var ki ekonomik şartlar, -gecelerin böyle bir imkan olmasını engelleyecek derecede- ağırlaştı. Gündüzler değil sadece pek az insan dışında geceler de elimizden alındı alınacak…
Yine de …
Her gece olmasa da kimi geceler şöyle bir oyun oynayabiliriz; herkesin yerinde sağ olduğu yerlerde ve kendi gecelerimizde.
Yazının kalanını derinliklerimizin kulaklarına okuduğumu hayal ediniz.
“Bir yıldız kaydı. Şehir ikiye bölündü.
Uyku uyandı. Gündüz mahmurdu. Gece başka bir halayda.
"Uyursak hayat bizsiz kalır. Durursa ya?" dedi, bi deli. Uyumak kendi kendini ufaktan öldürmektir. Böyle ölerek te yaşanmaz ki. Öyleyse uyumamalı kolay kolay. Bilincimizin kirpikleri asla birbirine değmemeli. Düğümlenmemeli us iplerimiz. Çarprazlama sorguların çengeline takılmaksızın aşmalıyız göz yaşlarımızın sığ okyanusunu. Yelken biçilmez bu saatte. Dalgası gelir kişisel tarihimizin kıyıdan aşarı. Biz akarız bizden. Arkamızdan baka kalırız.
Bir yıldız kaydı. Şehir ikiye bölündü. Yok üçe. Hayır hiçe bölündü.”
...
...
…
Bu noktalar da sizin aklınızdan geçebilecek hecekondulara ayrıldı.